Kayıtlar

Nisan, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

All My Days

Resim
"Away We Go" (Uzaklara Gidelim) o kadar tatlı ve naif bir filmdir ki... Dünyanın en sevimli çifti bebek beklerken bir yandan da nerede yaşayacaklarına karar vermeye çalışırlar. Yolculukları ve arayışları o kadar güzel ki insanın ruhuna dokunuyor, mutlaka izlenmeli... Şarkı da bir o kadar güzel ki bitmeyen arayışlarımızı huzur içinde dile getiriyor gibi. Well I have been searching all of my days All of my days Many a road, you know I’ve been walking on All of my days And I’ve been trying to find What’s been in my mind As the days keep turning into night Alexi Murdoch

Üçüncü Polis / O'Brien

Resim
Doğduğumuz anda esen rüzgarın yönünde göre hepimizin bir rengi varmış. Bu rengi belirleyen polislermiş ve eğer rengimiz açık tonlarda ise bu uzun bir ömrün işaretiymiş. Koyu bir renkse rüzgarımızın belirlediği ömrümüz kısaymış. Bir de çok ince neredeyse görünmeyen bir elbiseyi giyermişiz üstümüze her yeni yaşımızda. Bu incecik elbiseler biz büyüdükçe esnermiş ve azcık da olsa rengimizi her yıl birazcık daha koyulaştırırmış. Kaç tane elbisemiz olduğunu ise bilemezmişiz. Bu da polislerin sırrıymış... derken Üçüncü Polisi de bir masal tadında aktardım sanırım. Değişik bir mizah duygusunu içinde barındıran ve bisikletimle ilişkimi bir daha gözden geçirmeme neden olan, güçlü bir kalemden okunası bir roman.

Şahane film Şahane misafir Şahane müzikler

Resim
Güzel bir cuma günü neşeyle sinemanın yolu tutulur koskoca salonda bir ben bir mels izlenir film şahane şahane. Film de tatlı huzurlu arada duygulu akar gider ama müzikler duyulunca fonda ben buradayım der Sezen bizi bizden alır götürür nerelere... Ruhumuz gönlümüzün güvertesinde başımız bir sağa bir sola sallanır ritmlerle; lal la lara lara la la ra... Hele sözler nasıl bu kadar basit ve bu kadar güçlü olabilir. Bu soruya cevap ararken hayretle ufaktan kıskanmamak da mümkün değil minik serçeyi, haksız mıyım?  Gitmem daha, kanım kaynıyor hala Gitmem doymadım ben aşka Bırakmam gölgemi ardımda Alırım yanıma onu da Her şeyden korkardım küçük bir çocukken Şarkı söylemeyi karanlık öğretti bana Yalnızlıktan öğrendim binlerce masalı Ve hüzünden öğrendim sevmeyi Bir gün daha perdeler kapanmakta Kaçmam ben pişman olsam da Hayat iştahla dişlediğim elma Kaçmam yaşarım inadına!

Ben Böyleyim

2008 yılında Beytepe'de C/18/4'te ben çalmıştım Aslıhan'la birlikte söylemiştik. Dinleti için şarkı seçiyorduk sanırım. O anı hatırlıyorum da fazla detay yok aklımda aslında. Güzel anlardan güzel bir şarkı kalmış bize de dinlenecek ve bu gece buradan paylaşılacak. Güzel anlar geçip, güzel insanlar da göçüp gidiyor. Güzel sesli insanlarsa; işte yine şarkılar kalıyor bize, hep çalınacak söylenecek... Ayten Alpman'ı hatırlatacak. Gökyüzünde yıldızlar çoğalıyor hayat da düzen de 'ne yapayım ben böyleyim' der gibi, duyuyorum.

Özlediğin Gidip Göremediğindir

Resim
Özlediğin, gidip göremediğindir; ama, gidip görmek istediğin Özlem, gidip görememendir; ama gidip görmek istemen Özlediğin, gidip görmek istediğin- ama gidip göremediğin Özlem, gidip görmek istemen- ama, gidememen, görememen; gene de, istemen  Oruç Aruoba

Mor Menekşe Aç Dostlar ve Altın Gözlü Çocuk

Resim
Abe şair, bizim de bir çift sözümüz var                                       «aşka dair.» O meretten biz de çakarız                                     biraz.. Deli çığlıklar atıp avaz avaz       burnumun dibinden gelip geçti yaz                                sarı                                   tahta vagonları                                        ter, tütün ve ot kokan                                                            bir tren gibi. Halbuki ben       istiyordum ki gelsin o           kırmızı bakır bakracında bana                               sıcak süt getiren gibi... Fakat neylersin,           yaz böyle gelmedi,                 yaz böyle gelmiyor,                      böyle gelmiyor, hay anasını... şey!.. EEEEEEEEEY...      kızım, annem, karım, kardeşim                                                   sen                           başında güneşler esen                               altın gözlü çocuk,                                   altın gözlü çocuğum benim; del

Göğe Bakma Durağı

Resim
İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım  Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından  Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından  Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar  Şu aranıp duran korkak ellerimi tut  Bu evleri atla bu evleri de bunları da  Göğe bakalım  Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım  İnecek var deriz otobüs durur ineriz  Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya  Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum  Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun  Herkes uyusun bir seni uyutmam birde ben uyumam  Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım  Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda  Beni bırak göğe bakalım  Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım  Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum  Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi  Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor  Seni aldım bu sunturlu yere getirdim  Sayısız penceren vardı bir bir kapattım  Bana dönesin diye bir bir kapattım  Şimdi oto

Mor

Resim
yapraktan yosundan yoncadan bahar inceden inceden paris baharı bu bulanık bir kül rengidir tüter nazlı nazlı bir kül rengi yorgun argın ılık serde ressamlık var azcık bütün gün mor üstüne çalışmışım boğazıma kadar mora gömülmüşüm uzaktan bir akordeon sesi geliyor mosmor dilimin acısı kolumun sızısı kırk yıllık emektar başağrılarım mor sen nehri bal rengi eiffel kulesi mor bir yüz morardıkça morarıyor kanlıca sırtlarında bir yerde akşam oluyor.. bütün gün mor üstüne çalışmışım mor deyip geçme belalı renk musibet yeryüzünde ne kadar insan varsa bir o kadar mor menekşenin moru mavzerin moru kasaturanın moru suya dökülmüş mazotun moru neftin moru ziftin moru asfaltın moru telgraf tellerinde petekkıranlar buğday tarlasında devedikenleri karadutun moru karamuğun moru kuzgunun moru sıfırın altında çocuk elleri ela gözlere konmuş murdar sineklerin moru gözlerimi yumduğum zaman gördüğüm mor morun karanlığı karanlığın moru yok ölünün k

Açsam Rüzgara

Resim
Ne hoş, ey güzel Tanrım, ne hoş.  Maviliklerde sefer etmek.  Bir sahilden çözülüp gitmek  Düşünceler gibi başıboş.  Açsam rüzgâra yelkenimi,  Dolaşsam ben de deniz deniz Ve bir sabah vakti, kimsesiz  Bir limanda bulsam kendimi.  Bir limanda, büyük ve beyaz...  Mercan adalarda bir liman.  Beyaz bulutların ardından  Gelse altın ışıklı bir yaz.  Doldursa içimi orada  Baygın kokusu iğdelerin,  Bilmese tadını kederin  Bu her âlemden uzak ada.  Konsa rüya dolu köşkümün  Çiçekli dalına serçeler.  Renklerle çözülse geceler,  Nar bahçelerinde geçse gün.  Her gün âheste mavnaların  Görsem açıktan geçişini  Ve her akşam dizilişini  Ufukta mermer adaların.  Ne hoş, ey güzel Tanrım, ne hoş!  İller, göller, kıtalar aşmak,  Ne hoş deniz deniz dolaşmak  Düşünceler gibi başıboş.  Versem kendimi bütün bütün  Bir yelkenli olup engine.  Kansam bir an güzelliğine  Kuşlar gibi serseri ömrün. Orhan Veli KANIK

Şairin Romanı

Resim
Bu romandan da altını çizdiğim bölümleri seçip yazmaya kalkışırsam, neredeyse bütün kitabı buraya aktarmak zorunda kalabilirim. Hayatımda okuduğum kitapların kuşkusuz en iyilerinden biri. Ben de Anakara'da yaşamak istiyorum! Ümma'dan şiir dinlemek, uyku hanında mışıl mışıl uyumak, şairin kuyusuna seslenmek, Gaveleana menekşesine ellerimle su vermek - ki hiçbir erkeğin elinden su kabul etmez ve sadece kadınlara kokar kendisi- ve daha neler neler isterdim. Murathan Mungan'ın bu kitabı kesinlikle emeğin en güzel şiiri. "Hiçbir yerde huzur bulmamak bazılarının kanında vardır.Hiç bir yeri yurt tutamaz böyleleri. Kanları hep başka yerlere akar.Onları hayallerinin ardından gider sanırsınız çoğu kez;oysa sadece kanlarını kovalarlar.Sende şair kanı var.Hayatın boyunca çalkalanacaksın."

Muz Sesleri

Resim
Filipina, Ben annene, onca zaman sadece bir tek söz verdim. Sadece bir tane. Onu ağustosta muz tarlalarına götürecektim. Muz seslerini dinleyecekti. Çuk çuk çuk çuk... Nasıl sevineceğini, hayret edeceğini düşündükçe... Seni bu yüzden gönderiyorum Filipina. Çünkü bu savaş tek bir söz bile verdirtmiyor insana. Sana bir hayat bile söz veremeyeceğim için gidiyorsun. Değil ki muz sesleri. Belki bir gün... Kim bilir... Ağustosta bir gece, büyüdüğünde... Bunu hiç unutma Filipina. Sen bir savaşın ortasında, Lübnan'da doğdun. Senin Beyrutun portakal çiçeği kokuyordu, bir duvarı beyaz kireçle boyanmıştı, binalar debke yapar gibi ve insanlar hiç yıkılmayacak binalar gibi birbirlerine tutunmuştu. Senin Lübnanında sadece muz sesleri vardı. Hoşça kal. / Ece Temelkuran

İtiraflarım

Resim
Başıma gelen şöyle bir şeydi: Beni bir kayığa koymuşlar (ne zaman olduğunu hatırlamıyordum) ve bilmediğim bir sahilden kayığı nehire doğru itmişlerdi. Bana karşı sahilin istikametini göstererek, alışık olmayan ellerime kürekleri tutuşturup beni tek başıma bırakmışlardı. Küreklere elimden geldiğince asılarak yol alıyordım, ancak nehrin ortalarına doğru ilerledikçe akıntı beni hedefimden daha da fazla uzaklaştırıyordu ve benim gibi akıntıyla sürüklenen insanlara daha çok rastlıyordum. Kürek çekmeye devam eden birkaç kişi vardı. Bazısı akıntıyla mücadele ediyor, bazısı da ona teslim oluyordu. Daha ileriye gittikçe, akıntıyla nehin aşağısına doğru sürüklenenleri görüyor ve gideceğim yönü iyiden iyiye şaşırıyordum. Nehrin tam ortasında akıntıyla aşağılara sürüklenen o kayık ve tekne kalabalığının arkasında yönümü iyice kaybettim ve kürekleri bıraktım. Dört bir yanımda yelkenli kullanan ve kürek çeken insanlar mutluluk ve neşe içerisinde nehir aşağı sürükleniyorlar, beni ve birbirlerini

Yollar

Resim
Bu sabah sonunda(!) uyandım. Sonunda diyorum çünkü on iki saatten fazla uyudum. Neyin yorgunlğunu üzerimden attıysam artık ben de pek anlayabilmiş değilim. Kahvaltımı hazırlarken uyku sarhoşu radyoya da kulak vereyim bir yandan dedim ve yollar başladı. Uzun zamandır dinlememiş olduğumu fark ettim. İçimde tıpkı eski bir arkadaşıma rastlamanın sevinci...Dinlerken  de nefis bir kahvaltı hazırladım kendime. Tam da bu gün yine yollara düşme vakti gelmişken soğuk diyarlara bu şarkıdan daha anlamlısı olamazdı. Mirkelam söylüyor efenim yollar yollar beklediğim, yollar yollar terk ettiğim, yollar yollar asfalt kader!(:

Hayat

Resim
Hayat bize mutlu olma şansı vermedi sevgili. Biz kendimizden başka Herkesin üzüntüsünü Üzüntümüz, Acısını acımız yaptık. Çünkü Dünya'nın öbür ucunda, Hiç tanımadığımız bir insanın Gözyaşı bile içimizi parçaladı... Kedilere ağladık Kuşların yasını tuttuk. Yüreğimizin yufkalığı Kimi zaman hayat karşısında Bizi zayıf yaptı. Aslında ne güzel şeydir İnsanın insana yanması Sevgili... Ne güzeldir bilmediğin birinin derdine üzülmek ve çare aramak. Ben bütün hayatımda hep Üzüldüm, hep yandım.. Yaşamak ne güzeldir be sevgili Sevinerek, severek, sevilerek, Düşünerek... ve o vazgeçilmez sancılarını Duyarak hayatın. Yılmaz GÜNEY

İnsan Olmak

Resim
Kendini Yaşamak Gerçek anlamda sevgi, diğer insanları da kendimiz kadar sevebilmeyi içerir, kendimizden çok ya da kendi yerimize değil. Bir başka deyişle, sevgi, diğer insanların seçimlerini kendi seçimlerimiz gibi sevebildiğimizde gerçekleşir. Ama sevgi tek bir yaşantı değil süreçtir. İnsanın kendisini savunmasızca ortaya koyabilmiş olmasının acılarını ve zaferini içeren bir süreç. Mutluluk o anda yaşanılan her şeyi hissedebilmektir. Dünyamızla karşılıklı etkileşimlerimizde keder de yaşanır sevinç de. Mutsuzluk, yaşama katılacak yürekliliği gösterecek yerde, insanın kendi içinde ürettiği ve gerçek dünyayla ilgisi olmayan duygularla yoğrularak kendini yaşamaktan kaçınma sonucu yaşanan bir olgudur. Mutsuz insan, kederine karamsarlık, sevincine kaygı katar, gerçeği doyasıya yaşayamaz. Çünkü kendine karşıdır. Oysa yaşamak ve sevmek birbirinden ayrı olgular değil, bir bütündür. Kendimizi yaşayabildiğimiz ve beraberliklerimize bir şeyler katabildiğimiz her yerde sevgi vard

Erte

Resim
Doğum anının yıldızı alır sorumluluğunu;biçim verir etine, ruhuna,kaderine; mutlaka seni bekleyen bir şey vardır o yıldızın ışığının toprağa döküldüğü yerde Gelecek yoktur Hayattan beklediğin senin içinde kendine düşmen kilidin, yıldızını söndürüyor,kaderini erteliyorsun şimdiyi yaşamanın gelecek olduğunu bilmiyorsun ezber aynalarda kendin sandığın kanatlarını eksilten koza kapadığın yollardan bir geçit bekliyorsun Öncesi, ertesi yok, bırak kanatların kendini tanısın, herkes kadar sen de yabancı, bir başkasısın Murathan MUNGAN

Serenad

Resim
Nadia, "Söyleyeceklerim belki anlaşılmaz gelebilir ama" dedi, "güzelliğin bu derecesi içimde sevinçle birlikte bir acı duygusu yaratıyor. Belki de insan olmanın sınırlarının aşıldığını hissediyorum. Varoluşsal bir boşluğa düşüyorum. İnsan böyle bir şeyi nasıl yaratabilir, nasıl yaratabilir? Tanrı'nın sesi bu!" ... Müziğin bazı insanları, değerlerinden fazla heyecanlandırdığı, daha fazla etkilediği üzerinde durdular. Kreutzer Sonat yazarı Tolstoy'un, çalışırken ve bazı hassas dönemlerinde müzik dinleyemediğini konuştular. Büyük yazar müzikten çok etkilendiği için, duygularının fırtınaya tutulmuş bir yaprak gibi olduğunu, varlığın en temelden sarsıldığını söylüyor, bu yüzden müzik dinleyemiyordu. Max arkadaşlarına Nadia'nın da o insanlardan biri olduğunu söyledi. Müziği bizler gibi "güzel sesler" olarak algılamıyordu o. Varoluşu temelden sarsılıyordu. Çalışmadan sonra Max arkadaşlarına kararını açıkladı: Nadia için bir serenad b

Pencereler

Resim
Sabaha karşı mıydı bilmiyorum yoksa akşamüstü müydü belkide gece yarısı bilmiyorum girdi odama pencereler perdeli perdesiz ben basma perdeleri severim ama tül perdeler de vardı kara ustorlar da ustorları çekip çekip bırakıyordum bir daha inmez oldu kimisi kimisi bir daha çıkamadı yukarı ve camları kırık pencereler elimi kestim kimi camsızdı büsbütün camsız pencereler içime dokunur camsız gözlükler gibi Pencereler yağmur yağıyordu camlarınıza kızıl saçları kederli uzun ben alt dudağımda cıgaram türkü söylüyordum içimden yağmur sesini kendi sesimden çok severim Pencereler beşinci katta güneşli boşluğunuzda bir deniz bir deniz mavi yüzük taşından serçe parmağıma geçirdim usulcacık üç kere öptüm ağlayarak öpüp alnıma koydum üç kere Pencereler çıktım kırmızı velenseli yataktan çocuk burnumu dayadım terli camına pencerenin oda sıcaktı ve genç anamın kokusu vardı odada dışarda kar yağıyordu ben kızamı

Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği

Resim
Tereza yeniden yeniden gelip duruyor gözlerimin önüne. Onu ağaç kökünün üzerine oturmuş Karenin'in başını okşar ve insan soyunun yenilgileri üzerine kafa yorarken görüyorum. Bir de şu sahne geliyor insanın gözünün önüne: Turin'deki otelinden çıkan Nietzsche atın yanına gidiyor, kollarını hayvanın boynunna doluyor ve gözyaşlarına boğuluyor. Bu 1899'da oldu; o sırada Nietzsche de insanların dünyasında elini eteğini çekmişti. Başka bir deyişle, tam akıl hastalığının patlak verdiği sıralar. Ama tam da bu nedenle, yaptığı harekette derin anlamlar buluyorum ben; Nietzsche attan Descartes adına özür diliyordu. Deliliği (yani insanlıktan son ve kesin kopuşu) at için gözyaşlarına boğulduğu an başladı. İşte benim sevdiğim Nietzsche bu, tıpkı Tereza'yı da başını kucağına yatırmış ölümcül hasta köpekle birlikte sevişim gibi. Onları yanyana görüyorum: İkisi de "doğanın efendisi ve sahibi" insan soyunun uygun adım ileri doğru yürüdüğü yoldan kendi istekleriyle sapıyorlar.

Cos'è la vita senza la pasta:)

Resim
Pasta yapmakla şarkının sözlerinin ve bu bir zamanlar(!) genç kızımızın pek de bir alakası yok tabiki. Şarkı aşktan yana dert yanıyor. Hayat nedir aşk olmadan, sadece bir ağaç artık yaprakları olmayan diyerek. Biraz dertli de olsa sözler, ritmi çok sevimli insanı neşelendiren bir hali var.Bir Ferzan Özpetek harikası olan Karşı Pencere'de yükseldiği anda kahramanlarımız neşeyle pasta yapmaya başlar. O nasıl güzel pastalar, tatlılar... Hayatta en sevdiğim şey zaten YAŞ PASTA! En sevdiğim filmlerden Karşı Pencere ve bu şarkı da doğal olarak enler arasındadır gönül listemde. Hayatım da meyveli yaş pasta tadında, ne kadar farklı meyvesi, rengi olursa o kadar tatlı o kadar nam nam nam yenilesi! İtalyancamın elverdiği ölçüde ufaktan bir değişiklik sözlerde efendim: Cos'è la vita senza la pasta - Hayat nedir pasta olmadan ? :)

Bahçede...

Resim
Bir yaz gecesi otururken bahçede, ateş böceklerini seyre daldım diye başlar Sertab arpejlerle yürür şarkısı tatlı tatlı, sonra içten samimi bir haykırış ve ateş böceklerinin yanışlarını, yönsüz yolsuz kanat çırpışlarını benzetip kendine yine usulca bitirir şarkıyı.Ateş böceklerinin seslerini duyar gibi olurum mırıldanırken ne kadar dinlesem de doyamadıklarımdan...

Süper kahramanım!

Resim