Last Forever...

Efendim malum uzun soluklu "How I met your mother" dizisi sona erdi... Seyircilerin bir kısmını pek memnun etmeyen bir sonla veda etti. Aslında bence tam da hayatta olduğu gibiydi her şey, tam beceremedim çevirisini sanırım. Kısaca, lifelike... İlk kez üniversite birinci sınıfta bir hocamız izletmişti bir bölüm. Fonetik dersinde bir ses olayını anlatmak içindi galiba. Az değil dokuz yıllık dizi nihayetinde... Herkese vay be o kadar zaman oldu mu yahu dedirtip bir de ufaktan kişisel geçmişi yad ettirdi finalinin gelip çatmasıyla. Velhasıl eğlenceli, kararsız, duygusal, sevgi dolu beş karakteri izlemek güzeldi. Ayrıca dizinin yaratıcılarının hikayeyi böyle ince ince ve güzelce kurgulamış olması da takdire şayan. Hem merak ettirdiler hem şaşırttılar hem güldürdüler hem de benim gibi sulu gözlüler için bayağı ağlattılar diyebiliriz:) Bir de şarkılar var tabi ki dinlerken inanılmaz keyif aldığım. En başta da "save it for a rainy day" geliyor.

Sonra da playlistte ne zaman kulağımda bangırdasa kahkahaya dönük sırıtmalara sebep "I would walk five hundred miles".... Her dinlediğimde gözümün önüne Marshall ve Ted'in üniversite yıllarındaki halleri ve son sezon Marshall'ın Daphne ile tükenmek bilmeyen yolculuğu geliyor. Ama Marshall haklı dinledikçe seviliyor bu şarkı:



Bir de annenin balkondaki "la vie en rose" yorumu hakikaten şahane. Dizinin romantik zirvelerinden biri kesinlikle:



Ah bir de daisy var tabi ki... Lily ve Marshall'ın ikinci bebeği ve yine duygusal bir kucaklaşma:



Bir de Barney'nin hayatının aşkı:


Aslında yazacak çok şey vardı aklımda fakat hepsini Josh Radnor (Ted) bir görselde paylaşmış. Hatırlanması gerekenlerin hepsi var içinde... Ne diyelim efendim herkes için bir yerlerde sarı şemsiye var ama sabırlı olmak lazım ya da Barney'nin deyişiyle: wait for it:) Yes Barney we did and it was legendary!!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mor

Mor Menekşe Aç Dostlar ve Altın Gözlü Çocuk

Kuyara & Adako