Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği

Tereza yeniden yeniden gelip duruyor gözlerimin önüne. Onu ağaç kökünün üzerine oturmuş Karenin'in başını okşar ve insan soyunun yenilgileri üzerine kafa yorarken görüyorum. Bir de şu sahne geliyor insanın gözünün önüne: Turin'deki otelinden çıkan Nietzsche atın yanına gidiyor, kollarını hayvanın boynunna doluyor ve gözyaşlarına boğuluyor.
Bu 1899'da oldu; o sırada Nietzsche de insanların dünyasında elini eteğini çekmişti. Başka bir deyişle, tam akıl hastalığının patlak verdiği sıralar. Ama tam da bu nedenle, yaptığı harekette derin anlamlar buluyorum ben; Nietzsche attan Descartes adına özür diliyordu. Deliliği (yani insanlıktan son ve kesin kopuşu) at için gözyaşlarına boğulduğu an başladı.
İşte benim sevdiğim Nietzsche bu, tıpkı Tereza'yı da başını kucağına yatırmış ölümcül hasta köpekle birlikte sevişim gibi. Onları yanyana görüyorum: İkisi de "doğanın efendisi ve sahibi" insan soyunun uygun adım ileri doğru yürüdüğü yoldan kendi istekleriyle sapıyorlar. / Milan Kundera

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mor

Kuyara & Adako

Mor Menekşe Aç Dostlar ve Altın Gözlü Çocuk