FiLiN yOlCuLuĞu.


Ben de başlık atarken Jose Saramago gibi pek umursamadım büyük harfi küçük harfi. Dilbilgisi kuralları da neymiş... Saramago bu romanını hastalığı dolayısıyla ara vererek hatta bir kısmını da hastaneden yazmış. Bitirememe korkusu duyarak yazmış neyse ki tamamlamış ve Filin Yolculuğu son eseri olmuş. İyi ki de bitirmiş, gerçi ben de yazarın ara vererek yazması misali bayağı uzunca bir sürede ancak okuyabildim bu kitabı sebebini de tam bilemiyorum. Belki diyalog formunda olmayan diyalogların içinde kimin söz aldığının belirtilmemesinden belki de uzayıp giden cümlelerde betimlemelerin ve düşüncelerin birbirini kovalamasından. Normalden biraz daha fazla konsantre gerektirdiği için bu üslup biraz uzun sürede okudum galiba. Kitabın orijinal metininde hiç dipnot yokmuş fakat çevirmenimiz Portekiz kültürüne ve coğrafyasına ait göndermeleri anlayabilmemiz adına eklemeler yapmış ve faydalı da olmuş kanımca. Ayrıca gerçekten de zor bir metni başarıyla çevirebilmiş olduğunu hissettim her ne kadar Portekizce bilmesem de. Bu arada romana adını veren fil yolculuğu XVI. yüzyılda gerçekleşmiş tarihi belgelere göre. Saramago bir öğretim görevlisi arkadaşından dinlemiş hikayeyi başta ve gerekli araştırmayı yaparak başlamış yazamaya. Lizbon'dan Mozart'ın kentine bir filin yolculuğu...
Ölmeme izin vermeyen Pilar'a diye başlıyor Saramago. Eşi ile arasındaki bu bağ etkileyici. Çok muzip de bir anlatımı var Saramago'nun gerçekten eğlenceli.Kısacası okumak lazım cancağızım okumak lazım. Altı çizili bölümlerden seçkilerim ise şöyle:

"... bir filde, iki fil vardır, biri kendisine öğretileni öğrenir, öteki her şeyi bilmezden gelmekte ısrar eder, Sen nereden biliyorsun, Fil gibi olduğumu keşfettim, bir parçam öğrenirken öbür parçam diğerinin öğrendiğini bilmezden geliyor ve ne kadar bilmezden gelebilirse, o kadar uzun süre yaşıyor,..."

"...Yöneten biri olmazsa filler hiç bir yer gitmezler, Onları savaşa götürürmüş, İnsanların savaşına, Düşünüyorum da insanlardan başka savaşan yok ki. Adam bir filozoftu."

"...Doğanın kimi gizemleri ilk bakışta çözülmez görünür, ayrıca olduğu gibi bırakmak daha hayırlı olabilir çünkü yetersiz bilgi iyilikten çok kötülük getirir. Örneğin cennetteyken olağan bir elma yediğini zanneden ademin başına gelenlere bakın. Sözü geçen meyve tanrının leziz bir eseri olabilir, ancak kimileri ademin yediğinin elma değil de bir dilim karpuz olduğunu iddia ederler, her iki durumda da çekirdekleri meyvenin içine koyan şeytandır. Bu nedenle siyahtırlar."

Not: Elif Şafak'ın "Ustam ve Ben" adlı romanında bir filin Hindistan'dan İstanbul'a yolculuğu anlatılıyor. Bu konudaki iddialarla ilgili bir köşe yazısına alttaki bağlantıdan erişebilirsiniz efendim. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mor

Mor Menekşe Aç Dostlar ve Altın Gözlü Çocuk

Kuyara & Adako